Haberi yaşamak

Yaz tatilinde çocuklarımla birlikte denk geldiğimiz bir çizgi filmde, bilinmeyen bir gelecekte, uzayda yaşayan bir aile ve onların uzaylı dostları-evcil yaratıkları vardı.

 

8 yaşından büyük olmayan bir çocuk, evde oynarken annesine ait, ismini telaffuz edemediğimiz bir gezegenden alınmış minerallerle yapılmış vazosunu yanlışlıkla kırınca, annesinin üzülmemesi için aynı vazoyu yapmaya karar veriyordu. 6 yaş civarında kardeşi, arkadaşı ve evcil uzaylısı ile birlikte kapının önündeki uzay aracına atlayıp, ismini telaffuz edemediğimiz gezegenin dayanılmaz ısısı, volkanik patlamaları arasından vazonun yapıldığı minerale ulaşıp eve dönüyorlardı. En nihayetinde durumu fark eden anne, vakur bir şekilde gülümseyerek ‘bir dahaki sefere bana da haber verin’ diyordu.

Çocuk gelişimi için olmazsa olmazlardan hata kabul etmek desen var, sorun çözme yeteneğinin gelişmesi var, çocuklara sorumluluk verme var, farklı yaşamlara saygı var, aile içi iletişim var.

Bilinen bir tarih, bilinen bir mekan ve bilinen insanlar arasında, 2024 Ağustos ayı sonlarında Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Tavşantepe Mahallesinde 8 yaşında bir kız çocuğu, Kuran Kursu’na gitmek için evden çıkıyor ve geri gelmiyor. 20 küsur hanelik mahallenin içinde Narin 20 küsur gün aranıyor. Acı sonu hepimiz biliyoruz. Acı sona ulaşıncaya kadar bu kahredici olayın ayrıntılarını televizyonlardan, gazetelerden, sosyal medyadan öğrendik. Suçlu amca mı, abi mi, anne mi?

Bir halkla ilişkiler uzmanının çok yerinde bir tespiti vardı. ‘İnsanlar artık haberi gerçekleştikten sonra okumak istemiyor. Haber gerçekleşirken içinde olmak istiyor.’

Gerçekten de öyle. Küçücük mahalleye onlarca basın mensubu, canlı yayın ekibi, meraklı insanlar akın etti. Bunların arasında işini yapmaya çalışan polis ekipleri ziyan oldu. O kadar ki, Narin’in annesi, evinde, canlı yayında demeç verirken kadının yeniden ifadesine başvurmak için gelen polisler kapıyı çalıyordu, muhabirin sözünü bitirip kapıyı açmasını beklediler.

Taşındığı araç bulunduğunda, kanıt olan iğrenç ayrıntıları paylaştılar.

Narin’in bulunduğu derenin üstten alttan, sağdan soldan görüntülerini, mahalle haritasını, krokisini, araçla veya yürüyerek eve olan mesafesini yayınladılar.

Aklımızın hayalimizin almayacağı acılara maruz kaldığının altını çizmek için, zavallı yavrunun otopsi sonuçlarını paylaştılar.

Adli tıp kurumunun önünde canlı yayın araçları bekletildi, kapının fon olduğu görüntülerle olası senaryoları paylaştılar.

Okul bahçesinde oynuyor olması gereken yavrunun adli tıp kurumundan alınmasından cenazesine kadar olan kısmı canlı yayında kesintisiz olarak verdiler.

Bunları neden yaptılar biliyor musunuz?

Çünkü milyonlarca kişi bunu izledi.

Bizim bu ayrıntıları bilmeye, dikkat çekmek için el kadar çocuğun dramından faydalanan şarlatanların çığlıklarını duymaya, oyuncaklarla oynaması gerekirken tabutunun üzerine gelinlik koyulduğunu görmeye ihtiyacımız yoktu.

Bu yavrunun yüzü her yerde olmalıydı evet, kayıp olduğunu herkes bilmeliydi ki belki bir gören olabilirdi evet, o bölgede, hatta hatta her bölgede halkın gözü açık olmalıydı evet, ama bu kadar acı ayrıntı bizim bilmemiz gereken şeyler değildi.

Biz halkız, polis, savcı, adli tıp uzmanı değiliz. Soruşturmanın seyrine yardımımız dokunmaz. Yapacağımız tek şey adalet talep etmek. Hakkını savunamayan çocukların haklarının peşine düşmek. Suçlular bulunduğunda en ağır cezayı almaları için, belki daha ağır cezaların kabulü için kamuoyu oluşturmak.

Acılardan beslenen, sadece izleyen pasif bir kitle olmayalım ki, çocuklarımız uzay araçları ile farklı gezegenlerde maceraya atılamasalar bile, sokakta oynayıp güven içinde bir yerden bir yere gidebilsinler.