Eskiden gündem olurdu ve ülkede, şehirde, hayatımızda ve bu gündem ciddi konulardı. Gündem meseleler çözülene kadar devam eder menfi ya da müspet sonuçları değerlendirilir en sonunda nihayete ererdi. Artık gündem yok artık her şey her an değişebiliyor. Hayatımız spekülatif sanal bir gerçeklikte yaşanıyor. Eskiden ölçülerimiz vardı hatta kırmızı çizgilerimiz vardı. Artık ölçülerimiz günlük çıkarlara, anlık menfaatlere göre değişiyor. Şimdilerde kırmızı çizgilerin hepsi pembe ya da mor oldu hatta ne çizgi kaldı ne ölçü ve yanlış ne doğru. Doğrular ve yanlışlar güne göre, kimin yapıp kimin yapmadığına göre menfaatlere çıkarlara göre değişiyor artık. Dün doğru diye söylenenler bir an içinde değişiyor, birkaç yıl önce el üstünde tutulan söylemler bir anda yasak olup haram kılınıyor.
Hititlerin bin tanrılı dönemlerinde bile bu kadar çok tapılan güç, bu kadar çok korkulan merci, hatta bu kadar çok çabuk her gün haram -helal kılan, her gün yeni kanunlar koyan Rabbler yoktu sanırım. Çok tanrılı mitolojik dönemlerden bu yana insanlık rızkını, hayatını, geleceğini bu kadar pamuk ipliğine bağlı değişken hissedip yaşadı mı acaba. Günümüz 21 yüzyılın modernliği içinde, lafta kalan insanlık, demokrasi ve adalet söylemleri içinde bilinmezliğe giden bir insanlık portresi artık daha çarpıcı bir biçimde aksettiriyor yüzünü.
Eskiden en azından aynı coğrafyada yaşayan insanlar olarak aynı coğrafyada yaşardık. Aynı kelimeleri kullanır aynı gündemi paylaşır en azından büyük birçoğumuz birbirimizi anlardık. Aynı dertleri yaşar aynı hayatı iyi-kötü paylaşırdık. Yani aynı dünyaların insanlarıydık bizler. Ya şimdilerde ne oldu bize aynı sokakta yaşayan aynı iş yerinde çalışan aynı havayı soluyan insanların dünyaları apayrı. Hatta aynı evde yaşayan aynı aileden olanlar bile başka dünyalarda yaşıyorlar.
Globalleşen aynı zamanda sanallaşan dünyada insanlar kendi küçük dünyalarını oluşturup mutlu-mutsuz yaşamaya başladılar. Modernizmin yükseldiği bu dönemde insanlığı medeniyeti ise yükselen moderniz seviyesi kadar kaybettiler. Aynı ortak dili konuştuğumuz halde birbirimizi anlamıyoruz anlayamıyoruz. Çünkü anlamak sadece kelimelerin ne manaya geldiğini bilmek ile başarılamıyor, aynı zamanda iyi-kötü niyet ve sahip olduğunuz ahlak ile ilgili bir sonuca bağlı olarak değişkenlik arz ediyor. Büyük şair Sezai Karakoç “Anlamak masraflı iştir; Emek ister, gayret ister, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa. Biraz kötü niyet, birazda yetersizlik kafidir. Diyerek ne güzel tanımlamış.
Okumak düşünmek artık demode şimdilerde moda üç sahibi olmak için her yolu mubah kılmak. İnsanlığın kalite ölçme seviyesi tamamen güç odaklı haline gelmiş ve ne yazık ki akıl, bilgi, onur, ahlak, adalet, dürüstlük, tevazu gibi yüzlerce erdem sadece geçmişte kalmış çok hoş hatıra haline gelmiş.
Küçük bir şehirde bile aynı anda birden çok gündemcikler ve yüzbinlerce farklı izole hayatlar yaşanıyor. Dün, güç elindeyken her şeyi yapar ederken kimseye hesap vermeyeceğini bildiği için şehrin kaynaklarını talan edenler, bugün bir anda şehrin kurtarıcısı kesilmişler. Dün onları alkışlayanlar bugün aynı şevkle hatta daha fazla ses çıkaracak biçimde başkalarını alkışlıyorlar. Biraz eleştirsen biraz itiraz etsen hemen sana küsüp tavır alıyorlar. Peki, neden mi; küçük menfaatler, minik ihaleler ve çok küçük kazançlar için hepsi bu. Kimse geçmişte yaptığı yanlış, hatalı ve kötü şeylerin hesabını vermiyor ve zaten vermeyeceği için de unuttuğumuzu sanarak kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi gösteriyorlar. Yeniden başka başka kostümleri giyip karşımıza sürekli yeni gelinler olarak çıkıyorlar. Beyler bayanlar birçoğumuz yüzünüze söylemesek de (ki söylemek için herkesin kendine has özel sebepleri var muhakkak) en azında sizler kendinizi biliyorsunuz. Bizlerde biliyoruz sizleri o süslü kostümlerinizin o süslü püslü büyük sözlerinizin ardındaki gerçekleri. İstediğiniz kadar gizlemeye çalışın güzel makyajlar ile kendinizi. Hiçbir şey aslından öte gidemez.
Özelde Yalova’nın genelde tüm ülkenin bu günkü durumunda olmamızda sizin var olana sorumluluğunuz silinmedi bilesiniz. Geçmişte küçük hesaplar ile yaptığınız her yolsuzluk, kendi grubunuza yaptığınız her kıyak dönüp dolaşıp size gelecek. Sakın o klişe lafı ‘’ilk taşı ban günahsız olanınız atsın’’ demeyin. Taş atılmasa da sizin günahlarınız duruyor bilin istedim. Eskiden aşağı vardı ki aşağı seviye idi ama maalesef artık daha kötüsü var o da çukurluk. Çukurluk bir seviye bile değil.
Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır. Kadim bir söz.