Çok kıymetli okuyucularım...
Bugünkü köşe yazımın ana konusu, ülkemizde yaşanan birçok olumsuzluktan şikayetçi olmamıza karışın, hayatımızı aynı konfor içinde yaşıyor olmamız.
Dört mevsimin bir anda yaşandığı, dünyadaki nadir ülkelerden biri olan Türkiye’de, son yıllarda özellikle; yol, köprü, tünel yapımında, savunma sanayinde, sağlık alanında çok ciddi hizmetler yapıldığı kanaatindeyim.
Vicdan sahibi, kul hakkına riayet eden, Müslüman, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olarak bizler; ‘ülkemiz, milletimiz, bayrağımız, ezanımız için ne gibi fedakarlıklarda bulunduk’ sorusunu hepinize sormak istiyorum.
Kamuda çalışan memurlarımızın % kaçı, saati saatine işine gidip, mesai saatleri içinde var gücü ile vatanı, milleti için özveri ile çalışıyor?
Bu ülkede kaç tane iş insanı, vergisini kuruşu kuruşuna ödemek için gayret gösteriyor?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, tüm siyasi partilerin milletvekilleri dahil, o makama seçildikten sonra asli görevleri olan Genel Kurullara % kaçı memleketin sorunları için katılım gösterip, kafa yoruyor?
Sorun bizlerde değerli okuyucular!
Bizlere ne oldu böyle?
Hani, Türk Milleti çalışkandı?
İş bulamayanın bunalımda olduğu, işi olanın ise asli işini, gücünü mesai saatleri içinde bir tarafa bırakıp, şahsına yönelik iş takipçiliği peşinde koştuğu günümüzdeki Türkiye de, bu durum ne ile adlandırılır?
Bir tarafta yıllarca okuyup eğitim aldığı alanda hizmet etmek isteyen binlerce genç, diğer tarafta 3-5 yerden maaş alan yaşını-başını almış emekli olması gerekirken, onlarca gencin kuracağı yeni hayatına engel olan içimizdeki bizler...
Eğitim sisteminde ki çarpıklık başta olmak üzere, sosyal medya mecralarının esiri olmuş yeni kuşak diye adlandırdığımız Z kuşağında ki gençler; üretmeden, alın teri dökmeden, hazıra konarak, hep tüketerek mi, üreterek mi yarının Türkiye’sine katkı sağlayacaklar?
Ülkemizde kamuda çalışanların yarısı aldığı maaşı hak etmezken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde parmak kaldırmak dışında bir iş yapmadan yüklü para alanlar çoğunluktayken, vergi gelirlerini temel ihtiyaçlar üzerinden olan-olmayan vatandaşın sırtına bindirerek, kamuda israfın önüne geçememek, bugün ki Türkiye’nin en büyük ahlak sorunu değil midir?
Bugün, bu ülkenin başında hangi siyasi parti iktidar olursa olsun, Türkiye bu şekilde asla feraha erişemez, iki yakası da bir araya gelemez.
Yukarıda saydıklarımızın dışında, bu ülkede her 10 yılda bir darbe ve girişimi yaşanıyorsa, dünyanın en riskli deprem coğrafyası üzerinde bulunuyor, her 10 yılda bir yıkıcı bir depremle binlerce vatandaşımız ölüyor, binlerce bina yıkılıyorsa.
Hemen hemen her yıl bir sel felaketi ile karşı karşıya kalınıyor, Güneydoğuda 40 yıldan bu yana PKK Terör Örgütüne yönelik harekatla; topla, tüfekle, İHA’larla, SİHA’larla yapılıyor, bütçeden önemli bir para vatanın bölünmez bütünlüğü için harcanıyorsa.
ABD ile AB’nin yıllarca besleyip, büyütüp evimizin içine kadar soktuğu FETÖ/PDY, kardeşi kardeşe kırdıracak bir duruma geliyor, vatanı bölmeye kadar götürülüyor, dünya ülkeleri arasında, enerji ve su kaynaklı savaşların yaşanıyorsa ve Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak da bizler hala ayaktaysak, ben bunu Allah’ın bir lütfu olarak görüyor, ‘bu günler iyi günlerimiz’ diyorum.
Hak-hukukun olmadığı, saygı-sevginin kaybolduğu, çalışmak-üretmek için bir çabanın bulunmadığı Türkiye’de, yarınlarımız asla böyle güllük olmayacak.
Bilin istedim...