İnsanların yaşadığı her duygu birer serüven.
Tabi iz bırakmış duygularınız bundan ayrı tutuluyor. Bazen vazgeçmişliklerimiz, bazen derin pişmanlıklarımız, bazen dönüştüklerimiz...
Her bir duygu insan içinde yer edinip bir adım daha olgunluğa eriştiriyor. Tabi bu içimizdeki çocuğu öldürdüğümüz anlamına gelmiyor. Zamanla her duygu yerini başka bir duyguya bırakıyor. Lâkin hangi duygu serüveninde olursak olalım, yüreğimizin dengeli terazisi, yüksek vefa duygumuz, metanetinimizin gücü, gönlümüzün şeffaflığı ölçüsünde yaşıyoruz hayatı.
Bu yüzden birçok insan kendini hep yalnız hisseder etrafı insan dolu olmasına rağmen. Evet güçlü dostlukların, sağlam arkadaşlık bağların, sağlam aile bağın elbette ki bunlar hayatımızın birer güç potansiyeli. Lâkin kendi iç dünyasına kimseyi dahil edemeyen insanlar vardır. Çünkü kimileri aynı boşluğa saatlerce bakabilecek kadar anlaşılmak isterler. Belki de iç dünyalarının keşfedilmesini istemek denebilir.
İnsan, aynı boşluğa baktığıyla yüreğini dolduruyor belki de. İnsan ruhu sürekli devinim içinde. Bugün mutlu eden şeyler diğer zamanlarda etmeyebiliyor. Hayattan zevk alma noktan sürekli yer değiştiriyor. Ama biz şunun farkında değiliz. İnsan, mutlu olmak istedikten sonra yüreğini keşfe çıkabiliyor ve bu keşif yolculuğunda yüreğini mutlu edecek eylemleri belirliyorsun. Bugün şarkı söylemek biraz otantiklik, yarın balkonda çiçek dikmek biraz doğallık, diğer gün bitmiş yoğurt kaplarına sebze ekersin bir diğer gün mumunu yakar ruhunu dinlendirirsin. Hayat her zaman otantik geçmez her zaman mutlu da geçmez bazen bir türkü dinleyip hüzünlenmek istiyor insan bazen bir çocuk misali eğlenmek istiyor. Hayatın sığlığını yaşamak yüreğimiz için mutluluk üretmekten daha kolay geliyor nedense...
İçimizdeki çocuğu yaşamadıkça, olgunluk düzeyine erişmedikçe... Bu iki dengeyi yakalayıp o dengede yaşamadıkça her şey biraz eksik kalıyor sanki.