Bana hor bakma gardaşım

Değerli dostlar, bu haftaki yazımda daha 40 yıl önceki halkımızın dünya görüşü, inceliği, zarifliği, insanlara bakışı ve ahlakını özetleyebileceğini düşündüğüm Aşık Veysel’in “Bana Hor Bakma Gardaşım” beyitlerini incelemeyi planladım.

 

Aşık Veysel ama, Sivas’ın bir köyünde yetişen sade, doğal ve sıradan bir insandı. Mektep medrese görmemiş ama, iç dünyasının ne kadar derin ve engin olduğunu anlamak için bu şiir bil kafidir.

Bu gün akademik tahsiller yapan nice insanı cebinden çıkaracak mahiyetteki bu şiir, aslında günümüzde daha çok anlam ifade ediyor. İnsanların birbirini kardeş değil, düşmanlaştırdığı, hatta akraba ve ailelerin, hatta karı koca arasında bile bu zerafetin olmadığı günümüze hitap eden çok anlamlı bir şiir. Peki ne diyor merhum Veysel;

Beni hor görme kardeşim, sen altınsın, ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz, sen gümüşsün, ben sac mıyım?

Toplumumuzda herkesi Allah yaratmasına rağmen ve topraktan, meniden yarılmış olmamız, aynı şartlarda ana karnında büyüyüp doğmamıza ve aynı evreleri geçirerek yetişmemize rağmen kendini ayrıcalıklı gören etnik yapılar, kabilesini üstün görenler, sahip olduğu nimetlerle insanlara tepeden bakanlar, kendisi dışındakileri küçümseyen tiplere bu cümleler yetmiyor ki, insanlar hala aynı gerici ve bağnaz bakışlarını değiştirmiyor. Kendini altın, karşısındakini teneke görüyor.

Ne var ise sende bende, aynı varlık her bedende,

Yarın mezara girende, sen toksun da ben aç mıyım?

Aslında her insanın bedensel donanımının aynı olduğunu, becerilerin çalışma ve tecrübeyle elde edileceğini, zenginlik ve fakirliğin insanın emeği olsa da Allah vergisi olduğunu ifade ediyor Veysel. Kendi yakışıklılığı ile kendinin engelli olmayışıyla, zenginliği ile varlıklarıyla övünüp kendini üstün görenlerin, birer hiç olduğunu vurguluyor. Mezara girdiğimizde hem yakışıklı, hem engelli bedenlerin hepsi aynı şartlarda çürüyüp toprak oluyor. Açlıkla, toklukla, zenginlikle, kaliteli hayat yaşamakla övünen, aynı mezarlıkta yan yana, aynı mahallede sonsuza kadar komşu oluyor. Çürüyor, gidiyor, belki yüz yıl mezar taşları yaşıyor, sonra onlar da tarih olup gidiyor. Adam ol diyor Veysel.

Kimi molla kimi derviş, Allah bize neler vermiş?
Kimi arı, çiçek dermiş, sen balsın da ben çec miyim?

Mollalığın, dervişliğin, takvalığın elbette bir önemi vardır. Ama bunlar ile başkasına hava atılmaz, bunlar övünç kaynağı olamaz. İnsanları küçümseyen ne molla, ne de derviş olabilir. Bu inanç ve iman konusu, Allah’a kulluk bizimle Allah aramızdaki hoş bir ilişkidir. Toplumda nice hizmetler veren insanlar, sanatkarlar, topluma katkı sunan, toplum yararına işler üreten insanlar da var. Bu insanların bu emeklerini de görmezden gelemeyiz. Bunlar da toplumun bir parçasıdır. Toplumu ayakta tutan direklerdir. Allah’ın verdiği yeteneklerle övünme değil, bunlara şükretmesini bilmek, şükrünü ifa etmek lazımdır.

Topraktandır cümle beden, nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş Yaradan, sen kalemsin, ben uç muyum?

Allah hepimizi topraktan yaratmış, o minerallerle besleniyoruz. Üstünlük bedensel değil ruhsaldır. İnsan kendini ölmeden önce ölmüş gibi yaparsa, ölüm sonrasını ölmeden önce yaşarsa, kendimizi ancak böyle düzeltebiliriz. Ölümü unutup, aniden karşımıza çıktığında, bir cümle bile kurmadan ölürsek bu hazırlıksızlık bizi kahredebilir. Bu nedenle adam gibi adam olmak için, ölüm öncesinde ölüm sonrasını yaşa, dünyayı ahirete hazırlık için yaşa, iyiliği yap unut. Yapılan kötülüğü de unut, adamlık budur işte.

Tabiata Veysel Aşık, topraktan olduk, kardaşık
Aynı yolcuyuz, yoldaşık, sen yolcusun, ben bac mıyım?

Tabiata olan aşkımız bizi dünyaya bağlamamalı, yalnız dünya için yaşanmamalı. Topraktan olan toprak gibi mütevazi olur. Toprağı herkes çiğner, kazma ile deler, balyoz ile kafasına vurur, makinelerle eşer, traktörle sürer, ama toprak mütevaziliğini hiç bozmaz. Bizler de insanlar olarak mütevazi ve kardeşçe geçinmeyi bilmemiz lazım. Aynı yolculukla ahirete doğru gidiyoruz. Geçici yolculukta, oburluk, gurur, kibir gibi ahlaksızlıkları terk edip insanlığımızı unutmamamızı bize tavsiye ediyor Veysel.

Veysel’in bu şiiri, bir yönüyle edebiyat, bir yönüyle vaaz, bir yönüyle makale, bir yönüyle uyarı gibi bir çok hasleti içinde barındırıyor. Günümüzde kaybedilen bu özelliklerimizi yeniden canlandırmamız toplumsal menfaatimizdir. Ne mutlu ders alabilenlere.