2019'da belirlenen asgari ücretin 2024 yılına kadar yüzde 741 oranında bir artış göstererek 17.002 TL'ye ulaşması dikkat çekici bir gelişme. Ancak aynı dönemde yoksulluk sınırının yüzde 975 oranında artarak 72.524 TL'ye yükselmesi, asgari ücret artışlarının yaşam maliyetlerini karşılamadığını gözler önüne seriyor.
Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) verilerine göre, 2019'da 6.745 TL olan yoksulluk sınırı, 2024 Kasım ayında 72.524 TL'ye yükseldi. Gıda harcamalarını temsil eden açlık sınırı da aynı dönemde yüzde 971 artarak 1.957 TL'den 20.967 TL'ye çıktı.
2024 yılı başında geçerli olan net asgari ücretin 17.002 TL olarak belirlenmiş olması, yıl sonu itibarıyla asgari ücretin ne kadar olacağına dair tartışmaları da beraberinde getiriyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için asgari ücreti belirleme çalışmalarını sürdürüyor ve bu süreçte işçi ve işveren sendikalarıyla hükümetin temsilcileri arasında müzakereler devam ediyor.
İşçi konfederasyonlarından TÜRK-İŞ’in verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık 7 milyon işçi asgari ücretle çalışırken, dört kişilik bir aile için geçim sağlayabilmek oldukça zor. DİSK-AR’ın raporuna göre, özel sektörde çalışan işçilerin yüzde 48,9'u asgari ücret civarında maaşlarla geçimlerini sağlamaya çalışıyor.
Eurostat’ın verilerine göre, Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en düşük asgari ücrete sahip beşinci ülke konumunda. Türkiye'deki brüt asgari ücret, Eurostat verilerine göre 568 euro civarına denk gelirken, Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü ve kişi başı milli gelirindeki artış, asgari ücretin artırılmasını gerektiren unsurlar olarak öne çıkıyor.
Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Aziz Çelik, asgari ücretin sadece enflasyona endekslenerek belirlenmesinin doğru olmadığını belirtiyor. Çelik, asgari ücretin hesaplanmasında ülkenin büyüme oranı ve kişi başı milli gelir gibi faktörlerin de dikkate alınması gerektiğini savunuyor. Çelik’e göre, geçim şartları göz önünde bulundurularak yapılacak düzenlemeler, asgari ücretin belirlenmesinde önemli bir ölçüt olmalı.
Bir diğer tartışma konusu ise asgari ücret artışlarının enflasyon ve işsizlik üzerindeki etkisi. Prof. Dr. Çelik, ücret artışlarının enflasyonu tetiklemediğini ve daha önceki dönemlerdeki büyük asgari ücret zammı örneklerinde olduğu gibi, yüksek enflasyonun ücret artışlarından kaynaklanmadığını belirtiyor. Ancak, küçük ölçekli işletmelerin asgari ücret artışlarından olumsuz etkilenebileceğini ifade ediyor ve hükümetin küçük işletmelere yönelik teşvikler sunması gerektiğini vurguluyor.
Türkiye’de asgari ücretin son yıllarda ortalama ücret haline gelmesi, büyük ölçekli işletmeler için fazla bir maliyet oluşturmuyor, ancak küçük işletmeler için sorun yaratabiliyor. Çelik, çözüm olarak toplu iş sözleşmelerinin daha yaygın hale getirilmesi ve küçük işletmelerin özel teşviklerle desteklenmesi gerektiğini söylüyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin asgari ücret politikaları, yalnızca enflasyonun değil, aynı zamanda ülke ekonomisinin büyümesi, geçim maliyetleri ve iş gücü verimliliği gibi unsurların da göz önünde bulundurulması gereken karmaşık bir konu. Asgari ücretin sadece bir işçinin değil, bir ailenin geçimini sağlamaya yetecek seviyeye çıkarılması, uzun vadede sürdürülebilir ekonomik büyüme için önemli bir adım olabilir.